top of page

Merrel Alanya Ultra Trail - Parkur Raporu

Abdullah Özdemir

Resmi olarak ilk ultra maratonum. Mutluyum ve gururluyum. Çok kolay oldu demek isterdim ama bu kadar zorlandığım bir parkur ile hiç karşılaşmadım. Karşılaşacağımı da sanmıyorum. Parkur beklediğimden kat be kat zorluydu ama performansım da beklediğimin üstündeydi. Yoğun elit atlet katılımı olmasına rağmen ilk on içerisinde yer aldım ve ilk ultra maratonumda kürsüye bile çıktım. Zordu evet ama bu eziyeti çekmeye değer güzellikteydi parkur. Bu kadar özel patikalarda koşacağımı hayal etmemiştim. Evet, her yerde okudum Ahmet Arslan’ın bu parkurlar için çok uğraştığını ama en güzel alanları az anlatmışsınız dostlar. Herkes videoları ve fotoğrafları taşlık çıkışlar dışında göstermemiş. Antik yollar ve daracık patikalara bayıldım. Parkurun bu kadar teknik olması hem keyifle koşmayı hem de sınırları oldukça zorlamayı sağlıyor. Yarış günü yaşadıklarımın özetini aşağıda bulabilirsiniz keyifli okumalar!


Start alanına eşyalarımla giderken başladı. Gülüyorum, korkuyorum, eğleniyorum, motive oluyorum... Karmaşık bir haldeyim. Çantamı organize edip teslim ettim. Hemen dostlara günaydın ve başarılar diliyorum. Ardından topluca fotoğraf ve AUT 76K parkuru startını alkışladık. Temkinli olma konusunda kendime hatırlatma geçiyorum. Tırmanışlarda sakin, inişlerde seri olmalıyım. AUT sonrasında TMM parkuru göğüs numarasına göre sıralandık. 25’erli gruplar şeklinde başlayacağımız söylendi 1025 numara ile ilk grubun son sporcusu olarak start alıyorum. Zorunlu malzemeler olan yağmurluk ve bandana ile başlıyorum.


Hafif tırmanışla başlıyoruz, kızıl kulenin yanından zevkli bir rotadan ilerliyoruz. Herkesin sıra beklediği kale surlarının yanındaki dik ve kaygan çıkışa geldik. Neyse ki sıralı çıkış sebebiyle kalabalık değil. Ardından önümdeki uzun kategori sporcularını geçerek inişin başladığı yere kadar geldim. İnişler başladığında seri bir şekilde kumsala kadar çok zevkli ve teknik patikadan indim. Kleoptra kumsalına paralel yoldan koşuyoruz. Hızlanmamak için sürekli saatimi kontrol ediyorum. Mustafa otelin önüne çıkmış bize destek veriyor, düşünceli adam. Ana yola doğru çıktık, kontolü sağlamak üzere olan iki polis soğukta üşüyor arabanın içerisinden bizi gözlüyor. Uzaktan el sallayarak gülümsüyorum onların da motivasyona ihtiyacı varmış, yüzleri gülüyor.


Selman ile alt geçiti aşıyoruz ve sonrasında ilk CP noktasına geliyoruz. Ben durmuyorum ama Selman’ın yolu uzun, birbirimize şans dileyerek ayrılıyoruz. Asfalt yoldan çıkışlar ve kullanılmaya çalışılan baton sesleri. Bu kadar dik ve kaygan zeminde baton kullanmak veya koşmak imkansıza yakın. Yürümeye ilk başladığım alan ve yoldan patikaya giriyoruz. Ufaktan bir hareketleniyorum koşmaya meyil edip önümdeki taşlık yokuş haddimi bildiriyor. Bu esnada yukarı çıkarken şeritleri takip etmeye çalışıyorum işaretlemede hiçbir sorun yok. Lakin çıkarken görüş açımız sebebiyle 5 metreden sonrasını göremiyorum. O nedenle dikkatli davranmaya çalışıyorum. Çıkış sırasında farklı alana yönlenen 2-3 sporcuyu uyarıp parkurdan çıkmalarına engel oldum. Ardından paraşüt alanına geldik. Bir yabancı sporcuyla paraşüt ve manzara sohbeti edip bir asfalt yolun karşısına geçiyoruz. İniş başlıyor tutmayın beni. Kulaklığı tak koşmaya başla.


Çok dik ama çok zevkli bir patikadan koşup inişi bitirdikten sonra tekrar çıkmaya başladım. Bu sırada tek başımayım artık yakınlarda da biri yok. Tırmanışı tempolu koşmaya çalışsam mı acaba diye düşünürken saatime bakıyorum, süre olarak hedefimin önünde olduğumdan vazgeçiyorum. İki nolu CP’ye kadar dinlendirmeme gerekiyor bedenimi. Eski roma yollarına çıkmaya başlayınca çok şaşırdım. Bu kadar eşsiz bir alanda koşacağımı hayal etmemiştim. Sağa sola bakıp klasik müzikle keyifli dağ tırmanışına devam ediyordum. CP 2 öncesinde video çekimi için bekleyen ekibe denk geldim. Parkurun öyle bir yerinde bekliyorlar ve biri koşarak gelecek diye. Koşmamı beklemiyorsun değil mi dedim gülerek. Sonra istediği kareyi alması için kameraya doğru koştum. 15-20dk daha tırmanış sonunda CP 2’ye vardım. Sadece soda içtim ve sularımı tazeledim. Bu esnada çantamı düzenlemek için 2-3 dk harcarken arkadan gelen 5-6 kişilik bir grup oldu. Bazıları önüme geçti.


CP 2’den sonra ufak bir çıkış ve ardından bolca iniş olduğunu biliyordum. Çıkarken müzik listemi düzenledim ve inişlere rap dinleyerek başladım. Grubu geride bıraktım ve bir daha hiç görmedim. Derken önümde yer alan 3 sporcuyu da geçtim. Tekrardan çıkışlara başlayana kadar epey hızlandım. İnişlerde güçlü olabilmek için çıkışlarda dinlenmeyi ihmal etmemeye çalışıyordum. Burada inişler gevşek toprak sebebiyle biraz kaygandı. Hızlı olmaya devam ediyor ama bastığım yerlere dikkat ediyordum. Kollar açık dengeyi sağlamama yardımcı oluyor. Ufak tepeler ve ardından inişler oluyordu. Bir tepe sonrasında yoldan devam ettim, işaretlemeleri kaçırdım kısa zamanda fark edip geri döndüm. Ardından tekrar inişler ve denge için açık olan koluma çok sert bir darbe aldım. Sol bicepsin ortasına bir ağaç dalı çarptı. Ezilme ve kesik oldu. Sonrasında morarmaya başladı. Bu andan itibaren biraz yavaşladım. Hem canım yandığı için hem de denge kurmakta zorlandığım için hızımı düşürdüm.


Ufak bir kaza ile inişleri yeterince değerlendirememiştim ve tırmanışlar başlamıştı. Süre olarak hala fena değildim. Tırmanışlar bitmediği gibi hava da ısınıyordu. Gölgeye geçtiğimde esiyor, ormandan çıktığımda yanıyordum. O kadar hızlı değişiyordu ki neyi bahane edeceğimi anlamıyordum. Tırmanışlar çok uzun ve yorucu olmasının yanında sürekli bir yerleşim görüp herhalde burası CP3 diye beklentiye giriyordum. En sonunda uzaktan sesler geliyor ama görüntüde herhangi bir şey görmeden yaklaştığımı anladım. Patikaya yönlendirme tabelası düşmüş onu düzeltmeye çalıştım ama el gücüyle olacak gibi değildi. Vardığımda kola, soda, fıstık, portakal, züber her şeyi ikram etmeye çalışan sıcak görevliler karşıladı. Bir yandan motive ediyorlar bir yandan da beslenmeme yardımcı olmaya çalışıyorlardı. Kolumu görüp müdahalede bulundular, benzerini benden önce başka bir sporcuda olduğunu da öğrendim. CP 3’te iki dilim portakal yedim ve suları tazeledim.


CP 3’ün hemen yanından tırmanışlı patikada geçen 3-4 dakika bir daha koşamayacağımı hissettirdi. Oysa dinlenmişim. Burada biraz çıkış alıp sonra inişlerde tekrar seri koşulara başlamam gerekiyordu. Epey yürüyüşlü tırmanış sonrasında inişler başladı ve hızlandım ama enerjim düşüktü. Bir iki derken kaygan zeminli alan sayısı giderek arttı. Koşmak bir yana ayakta durmak bile çok zordu. Parkurun bir kısmı çelik halat ile korkuluk bile yapılmış. Etrafta bol bol kaygan zemin uyarıları bulunuyordu. Bu alanı geçip düz bir patikadan ilerlerken ağaca sabitlenmiş bir hortumdan akan suyla elimi yüzümü yıkadım. Sonrasında başladım tempomu korumaya ve sert inişler ile hızlanmaya bile başladım. Derken yoldan patikaya geçişi kaçırdım ve aşağı devam ettim. Yol boyunca beyaz paçavralar asılı olduğu için parkur işaretleri olduğunu düşünerek epey devam ettim. Yol ayrımına geldiğimde başka bir işaret görmeyince bir anda durdum.


Yanlış alanda olduğunu öğrenmekten daha kötüsü tırmanıp tekrar parkura girecek olduğumu öğrenmem. Burada motivasyonum düştü ve yürümeye başladım. Yerlerde boş fişekler ve uzaktan tüfek sesleri geliyor. Bizim kulübün mottosu olan “Bir Geyik Kadar Hızlı, Bir Geyik Gibi Asil” o sırada benim için geçerli değildi. Ben daha çok “gezme ceylan bu dağlarda seni avlarlar” türküsüne konu mankeni gibiydim. Birazdan beni vurmasınlar diye düşünüyorum. Bar ile beyne biraz şeker gönderdikten sonra ayrıntılara geri dönüyorum. Saate bakıyorum ve hedefimden geride kalacağımı anlıyorum. Şimdi hızlansam inişlerde daha da zorlanacağım. Ki bu daha da kötü bir dereceye sebep olacak. Burada kararım 6 saatte bitirmeye odaklanmak oluyor. A ve B planı yalan oldu C sendeyiz. Aman ha başka plan yok, kalmayalım ortada.


C yani üçüncü planım CP 4’e kadar sakinleş, enerjini sakla. Sonrasında serseri mayın yüklendi ve sahile kadar durma. CP 4 öncesi yavaşladım ve geldiğimde çantamı düzelttim, şapkayı çıkardım. Forma değiştirdim, kolsuz strech thirtle kaldım. Sular tazelendi. Elektrolitler soft flaske yerleştirildi. CP’de yarım bardak kola içildi. Son olarak kendimi ikna edip saate baktım. Hadi bakalım. İstediğim gibi başladım ve nereden geldiğini bilmediğim bir enerjiyle hızlandım. Düşmemek için ani hız değişimleri yapmamaya gayret göstersem de başka sporcularla denk geldikçe yavaşlamak zorunda kaldım. Bu esnada ufak bir ayak kayması ile ufak bir yanma hissettim ve temkinli devam ettim. Yine de hızım fena değildi. Manzaraya doğru koşuyorum taşlık, kaygan toprak, toz herhangi bir şey durduramıyordu. Toprak yola indiğimde daha da hızlandım ama su içmeyi de ihmal etmedim. Hatta arada birazda kafama döküyordum. Toprak yolun ardından asfalta geçtiğimizde zeminin sert olması ve yansıyan güneş ışınları dert olmaya başladı. Yine de durmuyordum ve bu esnada bir iki rakibimi daha geçtim.


Uzun ama süre olarak daha kısa hissettiren inişlerin ardından beşinci yani en son CP’ye vardım. Burada ufak tuzlu kraker ve çok az kola içip devam ettim. Son CP noktasından sonra aynı şekilde hızlanmaya devam ederken öğlen sıcağını hissediyordum. Aşağı inişler bitmiş ve düz yolda koşmak farklı hissettiriyordu. Sahile paralel yürüyüş bandında koşarken bitkin hissetmeye başladım. Az sonra koşacağım zorlu alanlar mıydı modumu düşüren; kum etabı ve sonraki kale çıkışı. Tempo artmışken durup tekrar devam etmek de yormuş.


Okuduğum çoğu yarış raporunda kum geçişinin ve ardından bir merdiven çıkışı ile başlayan kale tırmanışının zorluğundan bahsediliyordu. Konakladığımız otelin yakın olması sebebiyle özellikle kum üzerinde perşembe ve cuma günü denemelerde bulundum. Damlataş mağarası çıkışına da ufaktan göz atmıştım. Yağmurlar sebebiyle iyice sertleşmiş kumda rahatlıkla koşacağımı düşünmüştüm. Oysa hiç koşamadım. Hatta ben kuma çıktığımda koşan herhangi biri ile de karşılaşmadım. Diğer parkurlardan sporcular ile birlikte kum içerisinde debelenmeye başladım. Dalga sesleri, kavurucu sıcak ve sürekli yetişecek miyim diye acaba diye düşünürken akan zaman. Bitmek bilmedi, acı doluydu o kadar ki hemen tırmanıp kumdan uzaklaşmak istiyordum.


Kumsaldan Damlataş Mağarası çıkışında tek kişilik bir merdiven ve sonrasında halat kullanılacak kayalık çıkış. Önümde yorgun 17K parkuru sporcuları ve uzun bekleyiş. Çıkışın ardından patikada hızlanmaya çalıştım ama önümde olan sporcuların yer vermesini bekliyordum. Uzun süre imkan verilmeyince sonunda pardon izin verir misiniz dedim. Zaten çok zorlanıyorum gidemiyorum yanıtını aldım. Çok haklısın aynısını yaşıyorum ama duracak ve sana bunu anlatacak zamanım yok 6 saat dolmadan finişte olmalıyım. Teşekkür edip hızla geçtim.


Orman içine girdiğimiz için en azından az da olsa gölgede olmak iyi geldi. Ve sonra dik yokuşlar başladı. Bir Rus sporcu ile rekabet halindeyiz. Bir o geçiyor bir ben, bir yandan birbirimizi de motive edecek şeyler söylüyoruz. Arkasında batonlar var ve kullanmıyor. Tam da kullanılacak alan. Neden kullanmıyorsun batonları soruma, bilmiyorum diye yanıt verdi. Sağlıklı düşünemediğimizi unutmuşum. Kaleye çıkan ahşap basamaklar başladığı işte o an dedim. Buraya dün gelmiştim, yukarıda yemek yedik ve hemen aşağısında kalıyordu bu merdivenler. Gidiyorum ve bitmiyor, dün aynı merdivenlerden inmiştim. Nereden bilecektim Kalenin gündüz yüz metre göğe yükseldiğini. Bitmedi ama merdivenler daha rahat çıkmama sağladı. Son dönüş sonrası inmeye başladığım an, suya düşmüş kızgın demir gibi ferahladım.


Kaleden sonra iniş çok karmaşık ve sürekli dönüş barındırıyor. Hızlanıyordum ama yeterli değildi yine de enerjimi yükseltmeye çalışıyordum. Derken Ersavaş’ı yakaladım ve ne kadar kaldığını sordum. Yetişirsin diye verdi gazı pek halim yokken speedy gonzalez modumu açtım. Çantamda saklıyordum keratayı. Sonrası çok iyi gidiyordu ama o sonda tekrar deniz kenarına ineceğimizi bilmiyordum tabi. Önce sola doğru devam ettim baktım bir duvar karşımda döndüm ve yine tek kişilik minik bir merdiven. Bu yarışta merdiven gördüğünüzde kullanın arkadaşlar hele tek kişilik incecik bir merdiven ise mutlaka parkurun parçasıdır. Ve denize doğru iniş kaygan taşlar üzerinde dans. Birileri bağırıyor hadi diye. Ardından minik kumsal ve videolarda epey beğendiğim ahşap kale içi yolu. Arından kale kapısından çıkış. Start aldığımız noktaya doğru koşuyorum, bit be artık. Kulvara girdim ve sadece ilerliyorum. Duymuyorum, görmüyorum…


Bitti. En zoru ve ilk ultra maratonum bitti. 10 saniye. Sadece 10 saniye. Hatırlamadığım ve ne olduğunu nerede olduğumu anlamadığım 10 saniye. Madalya, su, madalya, su, madalya diye sesler duyuyorum. Görevliler bana finisher madalyası vermeye çalışıyormuş. Madalyamı aldım, uzatılan su mini pet şişe olduğu için almadım (plastik kullanımını azalttım ve kendimi kısıtladım). Bu ayrıntı sağlıklı düşünebildiğimi gösteriyor o nedenle önemli. Rus atlet ve Ersavaş’ı bekleyip tebrik ettim. Ardından eşyalarımı alıp çimlere yattım. Tag altında finisher fotoğrafı çekemedim, çimlerde yatarken bir selfie yeterliydi her şeyi anlatmaya. Artık ultra maratoncuyum. Ultra yolculuk için hak edilmiş büyük bir adım. Teşekkürler dağlar, taşlar. Teşekkürler dostlar.


Gelecek hafta bir yazı daha ekleyeceğim çünkü bu yarış hem teşekkürü he de takdiri hak ediyor.


Etkinlik Detayları

Tarih: 03.04.2021 Cumartesi Yer: Alanya, Antalya

Etkinlik Adı: Merrel Alanya Ultra Trail Organizasyon: Ahmet Arslan ve Argeus Travel

Etkinlik sayfası için www.alanyaultra.com


Performans Bilgilerim

Parkur: TMM 48km Mesafe: 48.000 m

Tırmanış: 2.690 m Süre: 06:00:57 Ortalama Hız: 07:98 km/s Ortalama Kalp Atımı: Nabız bandı kullanmadım

Derece: Genel 10.'luk, Yaş kategorisi 3.lük, Türk sporcular arasında 2.lik

Detaylı sonuçlar için tıklayınız. Strava verilerim için tıklayınız.

NOT: Parkurlarda geçen yıllara göre çeşitli değişimler olup zorluklar artmış olmasına rağmen rekor dereceler elde edildi.


Sosyal İstatistiklerim (05.04.2021)

Facebook 105 takipçi Instagram 179 takipçi Strava 158 takipçi Twitter 10 takipçi Youtube 3 abone



Son Yazılar

Hepsini Gör

1 Comment


sebnemim
Apr 06, 2021

macera filmi gibi..bir nefeste okudum

Like
bottom of page